TÜRK HALK MÜZİĞİ
Türk Halk Müziği halkımızın yaşam mücadelesinin dile ve tele yansımasını sağlayan bir aynadır. Türkülerimiz insanımızın düğününü, kara gününü, kınasını, yakınmasını, mizah kahramanlığını, aşkını, sitemlerini; Ege’de Zeybek, Toros’ta Bozlak, Erzurum’da Tatyan, Karadeniz’de Yol havası, Urfa’da Hoyrat, Malatya’da Arguvanla dökmüş yüreğimize… Fırat ve Kızılırmak’ta türkülerde bulmuş kendini. Türküler gönül almış, dert dinlemiş, gelinlerin feryadını dile getirmiş.
“A benim bahtı yarim Gönlümün tahtı yarim
Yüzünde göz izi var Sana kim baktı yarim “
diyerek kıskançlığını nezaketle birleştirmiş dizeler.
“Şu dünyanın hali böyle
Yalan yahşi geçer şöyle
Söyledikçe engin söyle
Engin ol gönül engin ol “
diyerek engin olmanın erdemini,
“Gökte uçan huma kuşu
Ne bilir dalın kıymatın
Kargayı kondurma dala
Ne bilir gülün kıymatın “
dizeleriyle kadir kıymet bilmemeyi veciz bir şekilde anlatır.
Aşık Veysel’in değişiyle Türk’üz Türkü çığırırız.
Atatürk’ün 1930 yılında dediği gibi; Bizim gerçek musikimiz Anadolu halkında işitilebilir. Atamız 1924 yılında Rahmetli Sadi Yaver Ataman’a bağlamasıyla çaldığı türkülerden sonra şu cümlelerle iltifatta bulunmuş; Genç arkadaşıma teşekkür ederim. Bize Anadolu! nun güzel seslerini getirdi. Beyler, şu gördüğünüz sazın bağrında bir milletin kültürü dile geliyor. Bir milletin kültür hareketlerini ve seviyesini milli geleneklerine bağlı kalarak medeni dünyanın kendisine ayak uydurmaya mecbur olduğumuzu unutmamalıyız. Bu küçük sazın bağrından kopan nağmeleri bu istikamette geliştirmeye ehemmiyet ve kıymet verilmelidir.
Atatürk’ü bu temennisi sözde kalmamış onun döneminde İstanbul Belediye Konservatuarı ve Ankara Devlet Konservatuarınca halk müziği derlemeleri yapılmıştır.
Türkülerin milletimizin hayatında oynadığı rolü şu halk fıkrasıyla daha iyi anlarız; Türkmen kocası hastalanmış, oğlunu yanına çağırmış; ‘’Ahmet oğlum çok fenayım galiba vadem dolmak üzere, git Halil emmine haber ver gelsin üzerime bir bozlak okusun.’’
BİRSEN GEÇİKLİ